Sempozyum Çağrısı: %100 Deleuze


Bu yıl Gilles Deleuze’ün doğumunun yüzüncü, ölümünün ise otuzuncu yıl dönümü. Bu dönüm noktası vesilesiyle, Deleuze’ün düşüncesiyle geçirdiğimiz uzun yılların bir muhasebesini yapma fırsatı vereceğini umduğumuz bir sempozyum düzenliyoruz. %100 Deleuze başlıklı bu sempozyum Noksan Felsefe Derneği tarafından felsefeyi güncel olanla temasa sokmayı hedefleyen Felsefe Bugün Burada! Sempozyum Serisi'nin ikinci etkinliği olarak tasarlandı. Sempozyum 16-18 Temmuz 2025’te Ankara'da Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda (um:ag) gerçekleşecektir. 

Deleuze, yirminci yüzyılın ikinci yarısına yayılan ve bir kısmını Guattari ile birlikte kaleme aldığı eserlerinde, bir filozoftan bekleneceği üzere, felsefeyi yeniden tanımladı ve felsefenin yeni bir tarihini yazdı. Çok iyi bildiğimizi sandığımız filozofların yepyeni portrelerini çizerek, kimilerine göre bu bir çarpıtmadan ibaret olsa da, bizi onları pek de iyi tanımadığımıza ikna etti. Nihayetinde, birbirlerinden koparılamayacak bir kavramlar ekosistemiyle bize yeni bir düşünce ve dünya deneyimi miras bıraktı. Bu sempozyumun amacı, bu mirası irdeleyeceğimiz, Deleuze’ün yeniden tasarladığı felsefe sahnesinde ona düşen rolü inceleyeceğimiz, felsefede  onun açtığı ve kapadığı çığırların bir haritasını çıkaracağımız, içinde yaşadığı topluma ve çağa ilişkin tahlillerini ve öngörülerini geriye dönüp bakıyor olmanın getirdiği tüm avantaj ve dezavantajlarla didikleyeceğimiz, ama en önemlisi Deleuze’ü bugün burayla ilişkilendireceğimiz ve onun düşünsel mirasının bugün ve buradaki anlamını yeniden değerlendireceğimiz bir zemin oluşturmak ya da en azından oluşturmaya başlamak.

Deleuze’ün asli laboratuvarı felsefe olsa bile yarattığı kavramların ve tanımladığı felsefi problemlerin diğer pek çok disiplinde, güzel sanatlarda ve elbette siyasi eylemde farklı şekillerde yankı bulduğunu ve üstelik yirminci yüzyıl filozofları arasında Deleuze’ün Türkiye’de en geniş etki alanına sahip filozoflardan biri olduğunu hesaba katarsak, bizi bekleyen muhasebenin son derece meşakkatli olduğunu söyleyebiliriz. Belirlediğimiz amaç doğrultusunda yol almamızı ve gönderilecek bildiri özetleri arasında bir seçim yapmayı kolaylaştırması için bu sempozyumda bazı temaları öne çıkarmaya karar verdik. Bu temaları yetkin bir şekilde işleyen sunumlara sempozyumda öncelik verilecektir, ancak başka temaları işleyen sunumlar da sempozyumda yer bulabilecektir.

 1-       Deleuze ve Yeryüzü

Bugün toplumsal ve iktisadi ilişkileri mevcut haliyle sürdürmek için seferber edilmiş gibi görünen bir sürdürülebilirlik kavrayışı çevre çalışmaları söylemini domine ediyor olsa da, çevresel etkilerine odaklanarak sömürgeciliğin yeniden yazılan tarihi, yeryüzünü nasıl kavramsallaştırdığımız ve onunla nasıl ilişkilendiğimiz sorusunun, etiğin olduğu kadar siyaset felsefesinin de konusu olduğunu, olması gerektiğini hatırlatıyor. Deleuze’ün Bin Yayla'da bir katmanlaşma analizi yoluyla jeolojiyi tam kalbine koyduğu felsefesi, çevreyi ve yeryüzünü yeniden düşünmek gerektiğine ilişkin söylemlerin üzerimize adeta yağdığı bu günlerde bize ne söylüyor?  Antroposen’in yeni bir devre olarak önerildiği tartışmalarda, etkisinin büyüklüğü bakımından artık bir çeşit jeolojik kuvvet olarak değerlendirilmesi gerektiği söylenen insanın yeryüzündeki insan dışı kuvvetlerle, toprakla, suyla, atmosferle, hayvanlar ve bitkilerle, tek hücreli canlılarla ilişkisini nasıl düşünmeliyiz? Bu oturumda Yeryüzünü bir dekor olarak değil, düşüncenin ve eylemin etkin bir faili olarak kavrayan güncel kuramsal yönelimleri, Deleuze’ün (ve Guattari’nin)  ekofelsefesi ile ilişkilendiren sunumlara odaklanıyoruz.

2-   Alpagut Gültekin Anısına: Bin Yayla

Emre Sünter’in Türkçeleştirdiği Bin Yayla’nın 2024’te yayımlanmasıyla Deleuze’ün yaşarken yayımlanmış bütün kitapları Türkçeye çevrilmiş oldu. Deleuze ve Guattari’nin Bin Yayla’da ortaya koyduğu pek çok kavram çok uzun zamandır sirkülasyonda olsa da, Bin Yayla’da daha gezilecek yüzlerce yayla olduğunu biliyor ve bu yüzden bilhassa Bin Yayla’nın kavram ve problem dağarcığına yoğunlaşan çalışmaları ayrıca ele almak istiyoruz. Bu oturumu 16 Nisan 2024’te kaybettiğimiz, Gilles Deleuze’ün eserlerinin önemli bir bölümünün Türkiye'deki yayıncısı olan Norgunk Yayıncılık’ın eş kurucusu ve editörü Alpagut Gültekin’in anısına adıyoruz.

3-   Deleuze’ün Felsefe Tarihleri

Deleuze birtakım özgün problemler etrafında kendi felsefesini inşa ederken bir yandan da geleneksel Batılı felsefe tarihi anlatısının altını oyması gerekecekti. Deleuze’ün felsefe tarihi ile kurduğu karmaşık ilişki, söz gelimi Spinoza’ya ve Nietzsche’ye duyduğu yakınlık ya da Platon’la, Hegel’le ve Lacan’la arasına koyduğu mesafe, pek çok araştırmanın konusu oldu ve bu konuda hatırı sayılır bir literatür oluştu. Bu oturumu Deleuze’ün dost ya da düşman olduğu filozoflar anlatısını olduğu gibi tekrar eden sunumlardan ziyade, bu yüzeysel anlatıyı sorunsallaştıran, söz gelimi Deleuze’ün Spinoza ve Nietzsche’den uzaklaşmalarının ya da Platon ve Hegel’e umulmadık yakınlaşmalarının tahliline ya da Deleuze’ün görece ihmal edilmiş olan felsefi temaslarının (Uexküll, Riemann, Whitehead, Clastres, Simondon, Leroi-Gourhan vb.) tetkikine yönelen çalışmalara ayıracağız.   

4-   Ulus Baker Anısına: Türkiye’de ve Türkçede Deleuze

Bu oturum Deleuze fikriyatının Türkiye’de ve Türkçedeki hayatını konu edinen çalışmalara yoğunlaşarak şu soruların yanıtlarını arayacak: Deleuze Türkiye’deki düşünce iklimini, eleştiri alışkanlıklarını ve siyaset/aktivizm kültürünü nasıl etkiledi? Kimler, hangi gruplar Deleuze’e hangi amaçlarla başvurdular? Nasıl oldu da Deleuze Türkiye’de bu denli popüler bir filozof oldu? Bu popülerlik neye yaradı, nelere yol açtı ya da engel oldu? Bu oturumu Türkiye’de Deleuze düşüncesinin tanınmasındaki rolü yadsınamayacak olan Ulus Baker’in anısına adıyoruz.

5-   Türkiye’de Güncel Sanatta Deleuzecü Rotalar

Türkiye’de Deleuze fikriyatının belki de en derinlemesine nüfuz ettiği alanlardan biri güncel sanat oldu. Türkiyeli pek çok sanatçı çalışmalarında Deleuze ve Guattari’nin kavramlarından feyz aldı, kimi zaman da bu kavramların Türkiye’de alımlanışına ya da doğrudan bu kavramların kendisine bir tür yanıt teşkil edecek eserler ortaya koydu. Bu oturumda Deleuze ile Türkiye’de güncel sanatın karşılaşma noktalarını inceleyecek, bu karşılaşmanın yarattığı avantaj yahut tehlikeleri irdeleyecek sunumlara yer vermeyi planlıyoruz.

6-   Deleuze Üzerine Tezler

Türkiye’deki üniversitelerde çeşitli lisansüstü programlarda, farklı disiplinlerin çatısı altında ya da interdisipliner temaslarla, Deleuze  (ve Guattari) üzerine çok sayıda tez yazıldı. Bu oturumun amacı, bu tezlere odaklanarak üniversitelerdeki Deleuze’ü konu edinen yetkin tez çalışmalarını görünürleştirmek ve aynı zamanda Deleuze’ün Türkiye’deki üniversitelerde hangi bağlamlarda ve ne amaçlarla çalışıldığı konusuna dair genel bir tablo çizmek.

7-   Deleuze’ün Doğusu

Deleuze’ün Batı felsefesi geleneğine yönelik eleştirel tutumu, onu bazen isteyerek bazen de o hiç fark etmeden Batı dışı düşünce geleneklerine yaklaştırır. Deleuze fikriyatı ile Asya ve Afrika’daki felsefe gelenekleri ve dini öğretiler arasında yahut İslam filozofları ve heterodoks İslami öğretiler arasında kurulabilecek ilişkiler, Deleuze literatüründe görece ihmal edilmiş bir tema olarak göze çarpıyor. Bu oturumu Deleuze ile Batılı olmayan düşünce gelenekleri arasında görünürdeki ilişkileri tahlil eden, daha örtük denebilecek ilişkileri yüzeye taşımaya çalışan ya da bunlar arasında yepyeni ilişkiler kurmaya koyulan çalışmalara ayırmak istiyoruz.

8-   Deleuze’den Sonra Felsefe

Çağdaşları metafiziği belli başlı yerleşik yönelimlerle tanımlayarak metafizikle aralarına farklı biçimlerde mesafe koymakla meşgulken Deleuze tereddütsüz bir şekilde kendini “saf metafizikçi” olarak tanımlayacak, özne öncesine ait bir ontolojiyi ve bu ontolojiyle ilişkili, dogmatik olmayan bir etiği ve siyaset felsefesini, yepyeni kavramlar üreteceği felsefesinin şantiye alanı olarak tesis edecekti. Bu oturumda, Deleuze’den sonra, bazen ondan ilhamla ya da bilhassa onunla arasına mesafe koyarak bazen de ondan bütünüyle bağımsız bir şekilde ortaya çıkmış birtakım yeni felsefi yönelimleri Deleuze fikriyatıyla ilişkilendirecek, bunların iddia ve vaatlerini tartışmaya açacak sunumlara ayırmak istiyoruz. Bilhassa posthümanizm, transhümanizm, ekofeminizm, spekülatif realizm, nesne yönelimli ontoloji, yeni materyalizm, neorasyonalizm ile Deleuze fikriyatını iletişime sokan çalışmalar bu oturumun odağı olacak.

9-   Deleuze ve Orta Doğu Siyaseti

Deleuze zaman zaman Orta Doğu’nun güncel politik meseleleriyle ilgili yazılar yazdı, röportajlar verdi. En yoğun ilgiyi de bugün yepyeni bir dönemeçten geçen İsrail-Filistin çatışmasına gösterdiği söylenebilir. Ancak Deleuze’ün bu konuda yaptığı yorumlar, güncel politikayı değerlendirdiği diğer yazılarına kıyasla hep ikinci planda kaldı. Deleuze’ün bu konudaki yazılarının önemli bir bölümünü bir araya getiren İki Delilik Rejimi’nin ilk İngilizce baskısında “Yaser Arafat’ın Büyüklüğü” başlıklı metnin basılmaması, hızlıca yapılan yeni baskısında bu metin kitaba dahil edilse de, Deleuze’ün Filistin meselesinde takındığı özgün ve sert tavrın kulak arkası edilişinin bir tür sembolü oldu. Bu oturumda Deleuze’ün Orta Doğu siyasetine ilişkin yaptığı yorumları güncel gelişmeler ışığında yeniden değerlendiren çalışmalara ve güncel gelişmeleri Deleuze’ün siyaset felsefesi açısından ele alacak çalışmalara ayırmayı düşünüyoruz.

Son olarak, sempozyumun dili Türkçedir. Sempozyum kısıtlı düzeyde sanal katılıma açık olup sanal oturumlar yalnızca sempozyumun ilk günü gerçekleşecektir.